İlk yazımızda giriş bölümünü yaptık. Tarihi süreci gözler önüne getiriyorum. 12 Eylül 1980 hafta sonunda cumartesi, pazar sıkıyönetim olduğu için kimse sokağa çıkamamış ve tutuklananlar sanki aynı 15 Temmuz müdahalesinde..
İlk yazımızda giriş bölümünü yaptık.
Tarihi süreci gözler önüne getiriyorum.
12 Eylül 1980 hafta sonunda cumartesi, pazar sıkıyönetim olduğu için kimse sokağa çıkamamış ve tutuklananlar sanki aynı 15 Temmuz müdahalesinde devletin elinde bulunan listede on binlerce kişi açığa alınıp tutuklandığı gibi o gün de belirli isimler sanki daha önceden hazırlanmıştı..!
Başta siyasi partilerin liderleri, bakanların belirli ve düzene karşı itiraz eden milletvekilleri, yöneticiler, siyasi partilerin il başkanları, ilçe başkanları, gençlik kolu başkanları, siyasi derneklerin bütün başkanları tutuklanmıştır..!
Malum güçler tarafından fişlenmiş binlerce Anadolu genci listede kayıtlı elemanlar gibi bir bir, başta Selimiye ve Metris olmak üzere askeri kışlalara toplanmıştı.!
Türkiye’de bağımsızlık mücadelesi verenler için zorlu günler başlamıştı..!
14 Eylül 1980 Pazartesi günü çalıştığım birime gidip ben imtihanı kazandım benim görev yerime merkezi alınmasını istediğimde, daha sonra kendisi de aşırı sol örgüt üyesi olarak tutuklanan şube müdürünün “Evet imtihanı kazanmışın, İsviçre veya Kıbrıs’a gidecekmişsin doğru mu? Bunları sen unut..! Sen doğru Siirt Sason’daki görevine dön! Orda da kar vardır dağlarda İsviçre’den farkı yoktur ..” diye alay ve aşağılamayı da zaten o zamanki devlet memurlarından sık sık duyuyorduk..!
O zaman devlette bilhassa Maliye, Gümrük ve Tekel Bakanlığında bir tane vatan, millet, bayrak, devlet diyen hele mukaddesata sahip çıkmak çok zordu ki bize hiç sahip çıkan olmadı ..!
Devletteki kefilim ve velim olan Tercüman gazetesinin yazarı Ahmet Kabaklı hocaya gittim!
Bütün özgürlükler gibi; basın özgürlüğü tamamen rafa kaldırılmıştı!
Tercüman gazetesinde yazdığı her köşe yazısında yazdıklarıyla Türkiye’de pek çok şeyi değiştirebilen, yol gösteren ve liderlerin konuşmalarını hazırlayan Ahmet Kabaklı hocanın tayinimin durdurulmasına yardım için gittiğim zaman bana söylediği sözler, ülkenin durumunun çok vahim olduğunu gösteriyordu!
“Ahmet evladım!
Bakanlar tutuklanmış! Yerine geçen müsteşarlar korkudan emir dışında hiçbir şey yapmıyorlar..!
Bizim günlük hazırladığımız yazılarımız bile şu gördüğün yüzbaşı tarafından okunduktan sonra yayınlanabiliyor..!
Siyasi olarak hiçbir şey yapmak mümkün değil..!
Bunlar kendilerine verilen emirden başka hiçbir şey dinlemiyor ve yapmıyorlar emri verenler de malum siyaset ne derse tersini yapıyor vs.”
Doğu ve Güneydoğu’dan spekülatif haberler alınıyordu!
Güneydoğu‘dan gelen haberler pek çok kişinin ölüm haberi ve tutuklanma haberleri üzerine bölgeye dönmeme kararında ısrarlıydım ..!
Bu zor durum üzerine subay olan abimi arama kararı aldım!!! Son bir haftada yaşadıklarımızdan çok yorulmuş ve rahatsızlanmıştım!! Ağabeyim ismini verdiği bir doktora gitmemi söyledi!
Doktor bana rahatsızlığım sebebiyle mutlaka istirahat etmemi tavsiye ederek uzun süreli bir rapor yazdı! 14 Eylül 1980 pazartesi gün belki de yaşadığım 25 yıldan daha zor ve karar verme noktasında yaşadıklarımı bir gün de yaşamıştım ..!
1980 yılından bu yana; 43 yılda anayasal haklarımız ve demokrasi adına değişiklikler hâlâ yapılamamıştır..!
Türkiye’nin durumu yukarıda başımdan geçen bir hadiseyi yazdığım gibi bu ülke sevdalıları için eğri veya doğru mücadele verenler için düşünebilenler, düşüncelerini yaşamak isteyenler için çok daha kötü emsaller vermek gerekse de kısaca bu yazının yazıldığı ana kadar menfaat üzere dönen siyasetteki kısır döngü 43 yıldır devam etmektedir!
60 ihtilâli dâhil, ülkedeki siyasi serencamı ibretle, acı tecrübelerle yaşayan bir sosyal siyaset uzmanı akademisyen olarak, içeriden olayları tafsilatıyla bilen 40 yıllık bir devlet adamı olarak söylüyorum! Tam 43 yıl sonra “bugün de hiç değişmeyen” aynı siyasi şartlar, açıklamalar ve kısır döngü, “anayasa değişikliği çağrıları” havanda su döverek devam etmektedir!
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN
ÇIKILMIŞ OLSA DA!
Son 5.5 yılki başkanlık sistemindeki Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükümeti; savunma sanayii, imar faaliyetleri, petrol ve doğal gaz araştırmaları gibi sahalarda yıllardır yapılamayanı da yapmıştır!
Fakat küresel sermayenin güdümündeki kişilerin ve kuruluşların etkisiyle yapılan sağlık manipülasyonları-sahte pandemilerle, Türkiye devletinin anayasal-temel hak ve özgürlükleri, sağlık sahasındaki özgürlüğü, Meclis kararıyla DSÖ’ye devretmiştir!!?
Toplumsal yıkım ve ayrılığa sebep olan İstanbul Sözleşmesi’nin, bizim gibi birkaç gazetecinin ve akil insanın uyarılarıyla “Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri çekilmesine rağmen!” uygulama noktasında devam edilmesi, uyuşturucu bağımlılığı, eğitimdeki olumsuzluklar ve bilhassa cinsel taciz diyerek ailenin direği-temeli erkeklerin ömür boyu nafakaya mahkûm edilmesi, LGBT, pedofili gibi büyük ahlaki çöküntülere de mutlaka acilen el atılmalıdır!
TBMM, yolsuzluk dosyaları, Muhsin Yazıcıoğlu, Necip Hablemitoğlu, ASELSAN mühendisleri, THY seferlerinde ölen bilim adamları gibi pek çok faili meçhul yanında, siyasette anayasal ve kanuni düzeyde olmasa da; pek çok yolsuzluğu, araştırma komisyonlarında reddedildiğinden, gerçekler maalesef halkımızca öğrenilmeden hasıraltı edilmiştir!
Milletimiz Hakk’ın hatırını âli tutarak bütün haksızlıkların hesabının sorulmasını Cumhur İttifakı Hükümeti’nden beklemektedir..!
12 Eylül’lerde sahada yaşayan ve ifade veren duayen bir bilim adamı-akil insan olarak, bu necip milletin asıl ve asil insanları bundan sonra da aynı oyunlara gelmesin diye, “Unutan yaratık olan insanımıza” bir kere daha bu karanlık günleri, yaşatılanları, hatırlatarak, aydınlanmanın kapısını açmak istiyorum..!
Devam edeceğiz..!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
