Köşe yazarı Mine Köseler, ”Ayasofya: Taa ezelden sen bizimsin, biz de senin…” başlıklı yazısını okuyucularla buluşturdu. Köseler, yazısında şu ifadelere yer verdi: Ayasofya aynı yere üç kez inşa edilmiş bir..
Köşe yazarı Mine Köseler, ”Ayasofya: Taa ezelden sen bizimsin, biz de senin…” başlıklı yazısını okuyucularla buluşturdu.
Köseler, yazısında şu ifadelere yer verdi:
Ayasofya aynı yere üç kez inşa edilmiş bir mabeddir. 4’üncü yüzyılda, 1’inci Konstantin tarafından inşa edilmiş, tarih boyunca yangın ve yıkımlarla tahrip olmuştur.
3’üncü kez inşa edildikten sonra 1200’lü yıllarda tekrar yıkıma uğramış, hatta kubbesi çökmüştür. 1453 yılında fetih akabinde Osmanlı Devleti, fethin nişanesi olarak kabul ettiği ve kıymet verdiği Ayasofya Camii’ne Fatih Sultan Mehmed Han’dan itibaren büyük özen göstermiş, bakım-onarım faaliyetlerini sürekli hale getirmiş ve camiyi eskisinden çok daha sağlam bir yapıya kavuşturmuştur.
Bilhassa Mimar Sinan’ın Ayasofya’ya yaptığı eklemeler ve düzenlemeler, bu insanlık mirasının bugün hâlâ ayakta kalmasında çok büyük rol oynamıştır. Tarihte kilise ve katedral olarak kullanılan mabed artık Ayasofya Camii’dir.
Fatih Sultan Mehmed Han’ın vakfiyesi ve emaneti olan Ayasofya Camii’nin, 24 Temmuz 2020’de ibadete açılmasının üzerinden 4 yıl geçti.
Camiye her girdiğimde ne kadar şanslı olduğumuzu düşünüyorum.
Cumhuriyet dönemi sonrasında uğruna daha nice şairler tarafından şiirler, yazılar, ağıtlar yazılan caminin açıldığını görmek ve namaz kılmak bize nasip oldu. Bu benim ve benim gibi düşünen insanlar için çok büyük bir nasip.Şuan günde 50 bin kişi Ayasofya Camisini ziyaret ediyor.
Tabi ki bizim gibi düşünmeyen, müze olarak kalması gerektiğini düşünenler, tekrar camiye çevrilmesini gereksiz bulanlar oldukça fazla. Etrafımızda da bu şekilde düşünenler var.
Buna geçen haftalarda Eminönü – Bağcılar tramvayında Sultanahmet durağından geçerken şahit oldum. Daha doğrusu birden fazla kez şahit oldum. Bilirsiniz toplu taşıma araçları siyasetin konuşulduğu ve tartışıldığı yerlerin başında gelir. Bir aile kendi aralarında ama sesli bir şekilde konuşuyorlardı. Neden camiye çevrildiğini, müze statüsündeyken ziyaret ettiklerini ve camiye çevrilmesinin çok saçma olduğunu hatta AK Parti hükümetini bu konuda ciddi adımlar attığı için suçlayıcı cümleler kurdular.
Ben bu şekilde düşünen insanları ,Ayasofya’nın tarih sayfasındaki önemini, neden camiye çevrilmesi gerektiğini araştırmaya davet ediyorum.
Konuya binaen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ayasofya Manifestosu’nda yer alan şu sözlerini paylaşmak istiyorum:
Ayasofya’nın dirilişi, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğe kavuşmasının habercisidir.
Ayasofya’nın dirilişi, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesidir.
Ayasofya’nın dirilişi, sadece Müslümanların değil, onlarla birlikte tüm mazlumların, mağdurların, ezilmişlerin, sömürülmüşlerin umut ateşinin yeniden alevlenişidir.
Ayasofya’nın dirilişi, Türk Milleti, Müslümanlar ve tüm insanlık olarak dünyaya söyleyecek yeni sözlerimiz olduğunun ifadesidir.
Ayasofya’nın dirilişi, Bedir’den Malazgirt’e, Niğbolu’dan Çanakkale’ye kadar tarihimizin tüm atılım dönemlerini yeniden hatırlayışımızın adıdır.
Ayasofya’nın dirilişi, şehitlerimizin ve gazilerimizin emanetlerine gerekirse canımız pahasına sahip çıkma kararlılığımızın remzidir.
Ayasofya’nın dirilişi, Buhara’dan Endülüs’e kadar medeniyetimizin tüm sembol şehirlerine verdiğimiz bir gönül selamıdır.
Ayasofya’nın dirilişi, Alparslan’dan Fatih’e ve Abdülhamit’e kadar ecdadın tamamına vefamızın gereğidir.
Ayasofya’nın dirilişi, Fatih’in fetih ruhunu şad etme yanında, Akşemsettin’in maneviyatını, Mimar Sinan’ın estetiğini ve zevkini de yeniden gönlümüzde canlandırmaktır.
Ayasofya’nın dirilişi, insanlığın özlemle beklediği temeli adalet, vicdan, ahlak, tevhid ve kardeşlik olan medeniyet güneşimizin yeniden yükselişinin sembolüdür.
Ayasofya’nın dirilişi, bu mabedin kapılarındaki zincirler yanında, topyekûn gönüllerdeki ve ayaklardaki prangaların da kırılıp atılmasıdır.
Kutlu fetihin hemen ardından Ayasofya’ya giden Fatih Sultan Mehmed Han’ın, caminin durumuna üzülerek şu mısraları okuduğu kayıtlara geçmiştir:
“Perdedâri mîkoned ber kasr-i Kayser ankebut Bûm novbet mîzened der tarem-i Efrâsiyâb”
(“Örümcek Kayser’in sarayında perdekârlık yapıyor, Baykuş Efrasiyab’ın burcunda nöbet tutuyor”)
Ayasofya Camii’ni kendi hayratı olarak vakfeden ve çok sayıda akar bağlayarak bakım-onarım maliyetlerini garanti altına alan Fatih Sultan Mehmed Han, önce caminin yanına bir de medrese inşa ettirerek eğitim faaliyetlerini başlatmıştır. Ayasofya’nın ilk minaresi de Fatih Sultan Mehmed Han döneminde ahşaptan inşa edilmiştir. Uzun yıllar varlığını sürdüren bu minare 1574 yılındaki büyük tamiratta kaldırılmıştır. Ayasofya Camii’nin ikinci minaresi ise, Sultan II. Bayezid Han döneminde tuğladan inşa edilmiştir.
Ayasofya’ya en fazla ilgi gösteren Osmanlı padişahlarından biri de Sultan II. Selim Han’dır. Mimar Sinan’ı Ayasofya’nın bakım ve onarımı için vazifelendirmiştir. Doğu Roma döneminde defalarca kubbeleri ve duvarları çöken Ayasofya, Mimar Sinan’ın düzenlemelerinden sonra, İstanbul’da yaşanan nice büyük depreme rağmen bir daha hiç çökmemiştir. Ayasofya etrafında padişah türbelerinin yapımına da Sultan II. Selim Han için Ayasofya Külliyesi’nin haziresine Mimar Sinan tarafından inşa edilen ilk türbe ile başlanmıştır.
Fetihle birlikte camiye dönüştürülen ve 481 yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya, 1930’lu yıllarda restorasyon çalışmalarının başlamasıyla halka kapatılmıştır. Ardından, 24 Kasım 1934 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülmüştür. Danıştay, 10 Temmuz 2020 tarihinde söz konusu Bakanlar Kurulu kararını iptal etmiştir. Hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzası ile yayımlanan 2729 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle 24 Temmuz 2020 tarihinde Ayasofya yeniden ibadete açılmıştır.
Fatih Sultan Mehmet Han, Ayasofya’yı da içeren 1 Haziran 1453 tarihli yüzlerce sayfalık vakfiyesinin bir bölümünde şu ifadeler yer alıyor: “Kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirir, bir maddesini tebdil eder, onu iptal veya tedile koşarsa… Fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederse… Aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterir, yardım ederse… Kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkar, camilikten çıkarır ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler isterse… Yahut onu kendi batıl defterine kaydeder veya yalandan kendi hesabına geçirirse… Huzurunuzda ifade ediyorum ki, en büyük haramı işlemiş ve günahı kazanmış olur. Bu vakfiyeyi kim değiştirirse; Allâh’ın, peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun… Azapları hafiflemesin, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allâh’ın azabı onlaradır. Allâh işitendir, bilendir.”
Yahya Kemal, 1922 yılında yazdığı bir makalesinde şöyle diyor: “Bu devletin iki manevi temeli vardır: Fatih’in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ki hala okunuyor… Selim’in hırka-i saadet önünde okuttuğu Kur’an ki hala okunuyor…
Necip Fazıl Kısakürek ise, “Türk’ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphe edenler, Ayasofya’nın da açılıp açılmayacağından şüphe eder. Ayasofya açılmalıdır, Türk’ün kapalı bahtıyla beraber açılmalıdır’’ sözleriyle Ayasofya’nın açılmasının önemini dile getirmiş.
Osman Yüksel Serdengeçti’nin idamla yargılanmasına sebep olan Ayasofya başlıklı yazısının son satırları ise şöyle:
”Ayasofya!
Ey muhteşem mabet…
Merak etme, Fatih’in torunları bütün putları devirip seni camiye çevirecekler. Gözyaşlarıyla abdest alıp secdelere kapanacaklar. Tehlil ve tekbir sadaları boş kubbelerini yeniden dolduracak, ikinci bir fetih olacak. Ozanlar bunun destanını yazacaklar, ezanlar ilanını yapacaklar. Sessiz ve öksüz minarelerden yükselen tekbir sesleri fezaları yeniden inletecek. Şerefelerin yine Allah’ın ve Hazreti Muhammed’in şerefine ışıl ışıl yanacak. Bütün dünya Fatih dirildi sanacak. Bu olacak Ayasofya, bu olacak. İkinci bir fetih, yeni bir ba’sü ba’del-mevt… Bu muhakkak… Bu günler yakın… Belki yarın, belki yarından da yakın…”
Nazım Hikmet’in İstanbul’un fethini ve Ayasofya’nın Camiye dönüştürülmesini anlattığı şiirinde şu dizeler yer alıyor:
“İslam’ın en beklediği en şerefli gündür bu
Rum Kostantiniye’si oldu ürk isİtanbul’u
Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi
Türk’ün Padişahı, bir gök yarılır gibi
Girdi Eirnekapı’dan kır atın üstünde
Fethetti İstanbul’u sekiz hafta üç günde
O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah’ın
Belde-i tayyibe’yi fetheden padişahın
Hak yerine getirdi, en büyük niyazını
Kıldı Ayasofya’da ikindi namazını’’
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.